Sadık BUĞRAHAN

Sadık BUĞRAHAN

Tarih Köşesi

Soğuk Savaşın Sonu ve Turgut Özal'lı Yıllar

28 Nisan 2016 - 11:28

Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla birlikte Soğuk Savaş sona erdi. Berlin duvarının yıkıldığı gün bir çok siyasetçi ve tarihçi tarafından yeni yüzyılın başlangıcı olarak kabul edildi.

Cumhuriyetin kurulduğu 1923’ten bu tarafa hepsi birer asker olan cumhurbaşkanlarının aksine soğuk savaşın bittiği ve dünyanın yeniden şekillendiği bu süreçte Türkiye’nin başına ilk kez sivil bir Cumhurbaşkanı oturuyordu.

Özal soğuk Savaşın bitimiyle Türkiye’nin tarihsel bağlarını güçlendirerek hem Asya hem Orta Doğu ve hem de Balkanlarda etkin bir devlet haline geleceğini düşünüyordu. Sık sık “21. Asır Türkiye’nin asrı olacak” sözünü dile getiriyordu.

Turgut Özal, yaptığı konuşmalarda adeta Devleti Aliye’nin ruhunu giyinmiş yeni bir siyasetçi gibi konuşuyordu. Düşmanlarının bölgedeki Araplar ve Kürtler olmadığını söylüyor, aksine bu insanların kardeşliği üzerine vurgu yapıyordu.Düşman sömürgeci devletler ve şirketlerdi. Lozan’da Devleti Aliye’nin topraklarının İngilizlere bırakıldığının şuurundaydı. Özal’ın kafasında yeni bir proje vardı ve bu projeyi hayata geçirirken karşısına çıkacak gücün, Lozan’da masaya oturan petrol şirketleri olacağından emindi.

Bu projenin hayata geçmesi için önce devletin kendi içindeki sorunlarını hızla çözmesi gerektiğini düşünüyordu. Türkiye’nin bölgesel güç olmasını engelleyen faktör TERÖRDÜ.

Özal bir sivil ,diğeri asker iki kişiye Kürt meselesi ve terör sorunu üzerinde çalışmalarını söyledi.Bu isimler dönemin Devlet Bakanı Adnan Kahveci ve Orgeneral Eşref Bitlis ….

Bu projeye ilk uyarı 24 Ocak 1993 günü Uğur Mumcu katledilerek yapıldı. Mumcu terör örgütü liderinin devlet içindeki bazı isimlerle iş birliğini deşifre etmişti. Mumcu ölümünden birkaç gün önce Özal’ı aramış, yaptığı araştırmalardan bahsetmiş ve çok önemli bir delile ulaştığını söylemişti. Özal hiç düşünmeden Mumcu’nun sözünü kesmiş “Eşref Paşa ile görüşerek birlikte gelmelerini söylemişti. “

Uğur Mumcu konuyu Eşref Paşa ile paylaşırken Özal’ da Adnan Kahveci ile paylaştı. İşin ilginç olan tarafı bu telefon trafiğinden sonraki dört ay içinde bu dört isimde hayatını kaybetti.

İlk olarak Uğur Mumcu’nun aracına bomba konularak patlatıldı ve evinin  önünde hayatını kaybetti. Mumcu’nun aracının patlatılmasından 12 gün sonra Adnan Kahveci trafik kazası geçirerek  hayatını kaybetti. Adnan Kahveci’nin ölümünden 12 sonra ise Eşref Bitlis Paşa’nın uçağı düştü ve henüz aydınlatılamayan bu kazada hayatını kaybetti. Eşref Paşa’nın ölümünden iki ay sonra ise Turgut Özal 17 Nisan’da geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. (Özal’ın ölümü üzerindeki şüphelerde hala aydınlatılamadı) .

Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünden sonra Sosyal Demokratların Lideri Erdal İnönü yıllarca “faşist” olarak suçladığı Süleyman Demirel’ destekleyerek Cumhurbaşkanı olmasını sağladı. Bu oylamadan sonra gündeme bomba gibi bir iddia ortaya atıldı. Demirel’in sağ kolu Hüsamettin Cindoruk’un akrabası olan gazeteci Emin Çölaşan,Cindoruk’un ağzından Özal ölmeden bir ay önce Demirel’in “Özal gidici!...” dediğini yazdı.

Turgut Özal PKK’yı ateşkese ikna etmiş ve bu konunun çözümü konusunda çok önemli adımlar atılmıştı. Özal ‘ın ölümünden dört ay sonra PKK tarihin en büyük eylemlerinden birine imza attı.örgüt Bingöl-Elazığ yoluna pusu kurdu ve 33 askerimizi şehit etti.

Şemdin Sakık olaydan sonra yaptığı açıklamada, saldırının Özal’ın başlatmış olduğu süreci sonlandırmak isteyen yabancı bir devlet tarafından organize edildiğini söyledi. Amaç ülkeyi eski karanlık günlerine döndürmekti.

2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta bir grup aydın otelde yakılarak öldürülerek Sünni-Alevi ayrımı körüklenmeye çalışıldı.

5 Temmuzda ise PKK , Erzincan Başbağlar Köyüne baskın düzenledi,köy tamamen yakıldı ve burada da 33 kişi hayatını kaybetti. Olayın meydana geldiği tarihte Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu idi. Yazıcıoğlu Adnan Kahveci’nin  okul arkadaşı idi Sivas ve Erzincan olaylarını en iyi o biliyordu. Olaydan bir ay sonra Yazıcıoğlu merkeze çekilerek pasifleştirildi. Vali Yazıcıoğlu Adnan Kahveci gibi bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Sonuç olarak Özal’ın ölümünü takip eden yıllar, Türkiye için karanlık yıllardı. Devletin Kürt meselesi hakkındaki görüşü tersine dönmüştü, faili meçhul cinayetler artmıştı, Kürt iş adamlarının cesetleri Düzce-Sapanca-Hendek arasında bulunmaktaydı.
Artık vatandaş devleti sivillerin yönettiğine inanmıyor Mafya- iş adamları ve askerlerin yönettiğine yönelik kanı gün geçtikçe güçleniyordu.

Tarihler 3 Kasım 1996’yı gösterdiğinde devlet duvara toslamıştı. Susurluk kazası meydana gelmişti. Kaza sonrası çekilen fotoğraf Asker-Siyasetçi-iş adamı- mafya arasındaki kirli işleri sergiler nitelikteydi.

Kazada Türk Gladyosunun önemli isimlerinden Abdullah Çatlı ve Polis Amiri Hüseyin Kocadağ hayatını kaybetti. Milletvekili Sedat Bucak kazadan sağ kurtuldu.

Susurluk kazasını araştırmak üzere bir komisyon kuruldu ve bu komisyon üyelerinin ileriki yıllarda başına gelmeyen kalmadı.Komisyon üyesi Bedri İncetahtacı “it kapanı” adı verilen bir tuzakla kaza geçirdi ve hayatını kaybetti. Diğer üye Fikri Sağlar iki sefer  kaza geçirdi ve bu kazalardan sağ kurtuldu.Fikri Sağlarla görüşen istihbarat görevlisi Ertuğrul Berkmen 1997 de trafik kazasında hayatını kaybetti.

Susurluk davasına bakan Hakim Sedat Karagül mahkeme günü trafik kazası geçirerek hayatını kaybetti. Tarihler 25 Mart 2009’u gösterdiğinde ise bir helikopter kazası sonucu Muhsin Yazıcıoğlu hayatını kaybetti. Bu elim kazanın elde edilen bulgular sonucu bir suikast olduğu hemen hemen kesinleşmiştir.

Toplum nezdinde de kanı bu yöndedir.Muhsin Başkan kazadan önce 33 askerimizin öldürülmesi olayı ile ilgili bir takım çalışmalar ve görüşmeler yapmış bunun sonucunda bir takım belgelere ulaşarak bu olayda devlet içindeki bazı oluşumların etkisinin ve dahlinin olduğunu çözmüştü. Ve yine Yazıcıoğlu Dağlıca baskınını ilk haber alan ve Cumhurbaşkanına ileten ilk kişi idi.

Bu olay sonucunda askeri yetkililerle ciddi tartışmalar yaşamıştı. Başkan Devletin içindeki gayri milli unsurları çözmüştü bu durum diğer milli kahramanlar gibi ortadan kaldırılmasına neden oldu.

Sonuç olarak kim Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarını çözmek için elini taşın altına koydu ise bunu hayatıyla ödemiştir. Dışarıdaki düşmanlar ve devlet içindeki uzantıları Türk Devletinin kronik sorunlarını çözerek yeniden büyük bir güç olmasını istememektedirler. Çözüm sürecinde siyasi erkin “kefenimi giyerek bu yola çıktım,baldıran zehri içeriz” sözleri bu bilgilerden sonra daha iyi anlaşılsa gerek diye düşünüyorum..

 Oslo görüşmelerinin sızdırılmasını , çözüm sürecinde gazeteci müsveddelerinin kendini dağlara taşlara vurup Kandil’e kadar çıkıp “ sakın silah bırakmayın, savaşa devam edin” diyerek feryat figan etmesini , yine bayan bir gazetecinin “Kürtler Devletle anlaşarak bizi sattı” sözlerini daha iyi anlıyor ve kime hizmet ettiklerini görebiliyorum..

BU SAVAŞ MİLLİLERLE GAYRİ MİLLİLERİN,KUMAŞI ANADOLU’DA DOKUNANLAR İLE DIŞARIDA DOKUNANLARIN SAVAŞIDIR..   
LA GALİBE İLLALLAH..

Geniş bilgi için Selman Kayabaşı ve Orhun Bozok’un eserlerine bakılabilir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum